| 
      | 
 
| 
     MAYMUN PERİ Bir
  varmış bir yokmuş, evvel zaman içinde kalbur saman içinde
  güzel ülkelerden birinde, bir padişah yaşarmış üç erkek
  evladıyla birlikte. Evlatları büyümüş,
  yakışıklı birer delikanlı olmuş yıllar
  geçince. Derken, padişah oğullarının mürüvvetini görmek
  istemiş: -Hadi
  evlatlar, buyurun evlenin demiş. Demiş de, üç delikanlı,
  evlenecek kız görememiş çevrelerinde. -Hani
  padişah babamız, kısmetimiz nerede? diye sormuşlar,
  evlenecek kimsecikler bulamayacakları endişesiyle. Padişah bu,
  bütün düğümleri çözmek onun görevi. Düşünmüş nerede,
  nasıl bulabilir evlatlarının kısmetini. Sonunda karar
  vermiş, üçünü de çağırtmış yanına. Birer ok ile
  yay uzatmış onlara: -Atın
  bu okları. Okunuz kimin avlusuna düşerse, size o adamın
  kızını alacağım demiş. Delikanlılar
  arasında bir heyecan rüzgarı esmiş. Ama delikanlı
  değiller mi? Yayı gererken elleri titrer mi?
Titrememiş tabii. İlk
  atışı büyük oğlan yapmış. Oku bir
  atmış, pir atmış. Ok gitmiş gitmiş , vezirin
  evinin avlusuna düşmüş.Padişah hemen vezire adamlarını
  göndermiş, kızını istetmiş. Vezirin kızı
  pek güzelmiş.Güzel olduğu kadar elinden iş de gelirmiş.
  Kırk gün kırk gece süren düğün dernek ile büyük oğlan ile
  vezirin kızı, mutlu mesut dünya evine girmiş. Derken
  sıra ortanca oğlana gelmiş.Ortanca oğlan da okunu
  atmış. Ok yaydan bir fırlamış, kaşla göz
  arasında vekilin evinin avlusunu boylamış. Padişah hemen
  oraya da adamlarını salmış. Vekilin kızı da
  alınmış. Vekilin kızı da vezirin
  kızını aratmıyormuş hani. O kapkara ceylan
  bakışlı gözleri, o kapkara kıvrım zülüfleri. Bir
  bakan bir daha dönüp bakar, bakışları çok can
  yakarmış. Kırk gün kırk gece düğün dernek,ortanca
  oğlan ve vekilin kızı için de yapılmış,
  düğünün güzelliği de dillerde yankılanmış. Sonunda
  sıra küçük oğlana gelmiş. Küçük oğlan almış okunu,
  şöyle güzelce germiş yayını. Gerilen yayı
  değil, gönül teliymiş sanki.Tam bırakacak, oku, kaçıp
  kısmetini bulacak, güneş bulutların arasından
  başını uzatmış, küçük oğlanın gözünü
  almış. Oğlan bir an ne olduğunu anlamamış,
  gözleri kamaşmış, tam o sırada ok yaydan kurtulmuş,
  almış başını, taa ormana doğru
  fırlamış. Sonra ağaçların arasına
  düşmüş kalmış. Küçük oğlan hemen ormana
  koşmuş, okunu bir maymunun elinde bulmuş. Maymun bir yandan
  oku kemiriyor, bir yandan da küçük oğlana gülümsüyormuş. Tam
  o sırada büyük ve ortanca oğlanlar gelmişler
  kardeşlerinin peşi sıra. Bir maymun görüverince
  karşılarında, gülmeye başlamışlar. Bu maymun
  senin kısmetin, bu maymunla evlenmek zorundasın diye, kardeşlerini
  maymunla evlenmek zorunda bırakmışlar. Küçük oğlan kimselere
  gösterememiş eşini. Ormanda maymunla birlikte yaşamaya
  başlamış. Ama ağabeyleri rahat durmamış: -Babamız
  evinize gelmek istiyor diye küçük oğlanı kandırmış.
  Bunu duyan küçük oğlan, karısı maymunun yanına
  varmış: -Babam
  evimize gelmek istiyormuş, ne yapacağız? diye dert
  yanmış. Maymun hiç telaşlanmamış: -Babana,
  istediğin adamlarını al ve filan dağa git de demiş.
  Padişah, söylenen dağa gitmiş. Beraberinde
  adamlarını da getirmiş.Bir de bakmışlar dağda,
  her birinin atı için bir altın kazık çakılı. Yemek
  vakti sofra ise, kurulabilecek bütün sofralardan farklı. Yemekler
  altın tabaklarda, altın çatallar kaşıklar
  yanlarında. Böyle yemek yemek pek de keyifliymiş ya, yemek
  bittikten sonra da herkesin yediği tabak, atını
  bağladığı kazık kendine kalınca keyifler
  katlanmış, ağabeyler şaşırmış. -O
  zaman demişler babamızın, eşlerimizi de
  çağırmasını isteyelim. Maymun geldiğinde biraz
  gülelim. Gerçekten
  de çok geçmemiş, padişah oğullarını eşleriyle
  birlikte saraya davet etmiş. Küçük oğlanın paçaları
  tutuşmuş bu davet karşısında. Yine soluğu
  almış maymun karısının yanında: -Şimdi
  ne yapacağız, babam çağırıyor demiş. Maymun
  sonunda beklediği gün geldiği için heyecanlı ama
  görünüşte oldukça soğukkanlı, kocasının , misafir
  ağırladıkları dağa çıkıp Gülnar diye bağırmasını
  istemiş. Küçük oğlan, denileni yapmış; -Gülnaar
  diye bağırmış. Karşısına öyle bir peri
  çıkmış ki, dayanamamış, bayılmış. Bir
  süre sonra ayılınca peri: -Ben
  senin karın Gülnarım deyip postunu oğlana vermiş sonra
  devam etmiş: Yıllardır bu postu çıkarmak için senin gibi
  bir şehzade ile evlenmeyi ve padişahın sarayına davet
  edilmeyi bekliyordum. Hadi gidelim. Ama bu postuma sahip ol. Onu sakın
  çaldırma. Çaldırırsan beni bulamazsın. demiş.  Saraya
  gitmişler, Padişahçın huzuruna gelmişler. Padişah,
  ağabey, ağabeylerinin karıları, görüverince küçük
  oğlanın eşsiz benzersiz karısını, düşüp
  bayılmışlar. Ayıldıklarında, yiyip içip
  eğlenmişler.  Karısının
  postunu sıkı sıkı saklayan küçük oğlan ile
  eşsiz benzersiz güzellikteki maymun perinin kırk gün kırk gece
  süren düğünleri yapılmış. Onlar ermiş muradına
  biz çıkalım kerevetine. Gökten
  üç elma düştü biri bana, biri sana, biri kısmetine inananlara.     |